Yeni Alınan Ayakkabı
Mağaza mağaza dolaşıp sonunda alınan yeni ve duruma göre pahalı bir ayakkabının ardından babalarımız genelde "bizim zamanımızda babamız alırdı ayakkabımızı, bizim haberimiz bile olmazdı, mutlu olur giyerdik, hatta baş ucumuza koyardık geceleri" derdi. Ya da şöyle söyliyeyim sizinki der miydi bilmem ama benimki derdi. Şimdi yazacağım yazı da bizim zamanımızın yeni alınan ayakkabı anılarıdır. Tahminim o ki bizim çocuklarımız da bunları duyacak bizden.
Geçen gün yeni bir ayakkabı siparişi verince aklımda canlanıverdi birden anılar. Nedendir bilinmez yeni alınan ayakkabı dışarıya bir süre giyilmezdi. Evin içinde giyilirdi. Önce bi hevesimizi alırdık. Hatırlıyorum da uyumadan uyumaya ayakkabımı çıkardığım olurdu evin içinde. Böyle otururdum, sağdan bakardım, soldan bakardım. Aman Allah'ım ne güzel ayakkabı yahu! Annem derdi çıkar artık şu ayakkabıyı ayağından, hiç umursamazdım bile. Hatta annem evde giymeme izin vermez diye dışarda ayakkabıyı denerken falan çok yürümezdim. Ayakkabının altı kirlenmesin maksat, eheh.
Ayakkabıyı evde giydik bir süre. Hevesimizi aldık. O ayakkabı artık dışarıya açılmaya hazırdır. Ayakkabıyı evin içinde giydik (buraya dikkat, ayakkabı evin içinde giyilecek önce, dışarda değil) ve normal bir şekilde dışarı çıktık. İçimizde garip bir his. Ayakkabı gıcır gıcır yürüyoruz yolda. Bu noktada ayakkabının tabanına bakma ihtiyacı oluşurdu bende. Bi bakardım altı ne kadar kirlenmiş, az mı kirlenmiş çok mu kirlenmiş. Napıcaksam artık altını. Çocukluk işte.
Ayakkabının altının kirlenmesini bile istemeyen bir insan üstünün kirlenmesi durumunda ne yapar? Tabiki de dakika başı temizler. Ben genelde çaktırmadan peçeteyle falan silerdim fakat bazı arkadaşlarım iki parmak (işaret ve orta) yardımıyla yalaya yalaya temizlerdi. Hep garipsemişimdir onları zaten. Önce parmak yalanır, ayakkabı temizlenir buraya kadar sıkıntı yok. Sonra hala ayakkabının kirli olan yerleri görülünce tekrar yalanır o parmak. Ulan bu ne iğrençlik ya bak yine aklıma geldi! Neyse, bu yapılan rutin temizlik de bi süre sürer ta ki o ayakkabının hayırlanışına kadar. Bir grup arkadaş oo hayırlı olsun hehehe der ve güle güle büyük bir zevk içinde o ayakkabıya basar ve sizin içinizde de kıyametler kopar. Ulannn naptın sen diyip üstüne atlayasınız gelir o kişinin fakat tabi yapamazsınız. Eheheh der salakça gülersiniz. Hani çok umrunuzda değilmiş yani.
Ayakkabılardan konu açılmışken, yukarda resimdeki gibi ışıklı ayakkabılar olurdu. Çabucak pilleri biterdi. Piller zayıflayınca taban yere sert bi şekilde vurulurdu ışık yansın diye. Az topuk çürütmedim ben o ışığı yakacağım diye ya. Bir de bu ışıkları apartmanda şov amaçlı kullananlar vardı tabi, mesela ben. Beklerdim apartmanın ışığı sönsün de şu ışıkları bi güzel yakayım diye. Ama o ışık nedense bir türlü sönmezdi. Söndü mü de biri yakıverirdi hemen. Işık sönse de yakayım diye bekliyor gibi. Ayakkabının pili bittiğinde ise tabi o ışık söndü mü karanlıkta kalırsın, ışığı yakan tek bir Allah'ın kulu bile çıkmaz.
Kural gibiydi bunlar. Hepimiz yaşamışızdır. Siz yaşamadıysanız da ben yaşadım ve sanırım ilerde çocuklarıma ben de bunları anlatacağım. Onlar bizden habersiz internetten falan ayakkabı seçip beğensin istediği kadar. Asla yeni alınan ayakkabının evde ilk giyilmesinin verdiği zevki yaşamayacaklar ve biliyorum ki bu anlattıklarımın onlar için bir anlamı olmayacak. Ama olsun, bunlar da bizim çocukluğumuzdu işte, insan unutabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder