Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmaz? Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.
Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün? Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta! Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! Gözümde pul kadar bile değerin yok!
Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi! Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun?
Dokunma artık aileme! Dokunma çocuklarıma! Dokunma oğluma! Dokunma gelinime! Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni! Anlıyor musun? Vururum! Vururum ve dönüp arkama bakmam bile.
31 Temmuz 2010 Cumartesi
Hayattan Anlık Tiksindiren Şeyler #3
Gazı kaçmış koladan başka ne olabilir ki? İçerken belki çok sorun olmaz fakat bittikten sonra ağızda kalan o şekerli tat. Tiksindim ulan! Bak resmi görünce düşündüm de, nescafe bardağındaki kola da bazen hayattan anlık tiksinti verebilirmiş.
30 Temmuz 2010 Cuma
Matteo Ferrari #2
Biletinin kesildiği söyleniyor çoğu yerde. Beşiktaş'ta gönderilecek son adam olmasına rağmen maalesef görüntü de öyleydi şimdiye kadar. Düşünülmediği belliydi. Türkiye'nin bana göre en iyi defans oyuncusuydu. Bu adam gibisini bulmamız da imkansız zaten. Şimdi kaldık mı Sivok - Zapo ikilisine? Bu adam eğer gerçekten giderse Tüpçü'nün yaptığı Quaresma - Guti transferleri de gözümde hiç olur. Bütün başarı beklentim de ortadan kaybolur. O derece önemli bir adamdı Beşiktaş için.
Behlül on Facebook
Haaah! Bi bu eksikti. Blogu takip eden varsa eğer facebooktan da takip edebilir artık.
Ohannesburger!
Az önce Google'da yumurta resmi ararken denk geldi. Gerçekten var mı böyle bir şey, yoksa photoshop çalışması mı bilmiyorum fakat varsa oldukça pratik olduğunu söyleyebilirim. Düşünsenize, salam gibi dilimle dilimle ye. Uğraşmak yok.
Ama aklımda da şöyle soru işaretleri var. Benim bildiğim yumurta soğuk güzel olmaz. E bu da güzel olmayabilir öyleyse. Ya da bu adamlar böyle bir şey yaptıysa yumurtanın tam göbeğinden kesmeleri ve bu yumurtaların büyüklüklerinin de aynı olması gerekir resimdeki gibi olabilmesi için. Zira bilindiği gibi yumurta dediğimiz şey silindir bir şey değil. Yukardaki resimde her görülen bir dilimin bir yumurtaya ait olması gerekir ki bu durumda yumurta israfı alır başını gider. Bir de bunun salamlar gibi çeşit çeşit olması iyi olur. Az pişmiş, çok pişmiş, rafadan (?!) kayısı falan diye, eheh.
Gerçek olup olmadığını bilmiyorum, eğer olsaydı gelirdi herhalde buralara. Ya da belki de yapıldı ama başarısız oldu. Dediğim sebeplerden ötürü tutmadı. Neyse, "Japon kafası çalışıyor abi ya!" diyerek yazımı da "düz adam" olarak bitiriyorum.
Ama aklımda da şöyle soru işaretleri var. Benim bildiğim yumurta soğuk güzel olmaz. E bu da güzel olmayabilir öyleyse. Ya da bu adamlar böyle bir şey yaptıysa yumurtanın tam göbeğinden kesmeleri ve bu yumurtaların büyüklüklerinin de aynı olması gerekir resimdeki gibi olabilmesi için. Zira bilindiği gibi yumurta dediğimiz şey silindir bir şey değil. Yukardaki resimde her görülen bir dilimin bir yumurtaya ait olması gerekir ki bu durumda yumurta israfı alır başını gider. Bir de bunun salamlar gibi çeşit çeşit olması iyi olur. Az pişmiş, çok pişmiş, rafadan (?!) kayısı falan diye, eheh.
Gerçek olup olmadığını bilmiyorum, eğer olsaydı gelirdi herhalde buralara. Ya da belki de yapıldı ama başarısız oldu. Dediğim sebeplerden ötürü tutmadı. Neyse, "Japon kafası çalışıyor abi ya!" diyerek yazımı da "düz adam" olarak bitiriyorum.
Hayattan Anlık Tiksindiren Şeyler #2
... sabah kahvaltısında kabuğu bir türlü soyulmayan yumurtayla gelir bazen. Çabaladıkça küçülür yumurta, her bir hamlenizde yumurtanın bir parçası kabukta kalır. Bir bakıvermişsiniz elinizde sadece yumurtanın sarısı ve üzerinde zar kalınlığında beyazıyla kalıvermişsiniz. Sabah kahvaltısında denk geldi bana bunlardan biri. Mutsuzum şu an!
29 Temmuz 2010 Perşembe
FlashForward
On October 6, the Planet blacked out for two minutes and seventeen secons. The whole World saw the future.
---
1 haftadır falan izliyordum. 40'ar dakikalık 22 bölüm. Bir gün dünya çapında bir bayılma olayı oluyor ve herkes 2 dakika 17 saniye boyunca geleceklerini görüyor. Olaylar gelişiyor...
Yabancı dizileri takip edenler zaten dizinin adını duymuştur. Kaçarı yok. Bilindik dizi işte. O yüzden uzun yazmak değil niyetim. Dizi oldukça sürükleyici. Yine Lost gibi arka arkaya bölümler izleyebiliyorsunuz sıkılmadan. Ben bugün sabah bitirdim. Dediğim gibi 1 hafta falan sürdü. Yine Lost'taki gibi çözmemiz gereken milyon tane olay karşımıza çıkıyor fakat burda dizinin Lost'tan ayrılan noktası şu ki FlashForward'da olaylar hep bilimsel bir şekilde açıklanıyor. Lost'a bok atmak gibi olmasın ama olayları en sonunda metafiziğe, kadere bağlamıyorlar. O yüzden benim için artı bir puandı bu.
Oyuncu seçimlerine dikkat ederim genelde. Gayet yerinde olmuş bana göre oyuncu seçimleri. Pek sırıtan bir karakter yoktu. Yine Lost'tan tanıdığımız Sonya Walger (Penny) ve Dominic Monaghan (Charlie) da vardı kadroda. Taş abla kategorisinde de Peyton List vardı.
Dizi bana göre mükemmel bir sezon finaliyle sona erdi. Birkaç tane cevaplanmayan soru kaldı. Onlar da artık 2. sezona dedim fakat baktım ki 2. sezon falan yokmuş. Yayıncı abc yeniden anlaşmamış yapımcılarla. Yani çok çok büyük ihtimal böylesine şukela bir dizinin 2. sezonu olmayacak ve bazı sorular da havada kalacak. Ama yine de izleyin derim ben. Geçirdiğiniz zamanı fazlasıyla hakeden başarılı bir yapım olmuş. Umarım bir şekilde devam eder.
--- spoiler ---
Dizinin bana göre akılda kalan soruları şöyle:
:: Mark Benford öldü mü?
:: Demetri Noh noldu? Bu sefer bir şey görebildi mi?
:: Kanguru neyin nesi?
:: Her şey en sonunda olacağına vardı ama bundan sonra ne olacak?
:: İlk blackoutta herkes aynı tarihi görürken ikinci blackout'ta niye herkes farklı tarihten geleceklerini gördüler
:: Olivia Benford niye bu kadar salakça hareket ediyor, gördün işte geleceği daha niye herife yavşıyorsun öpüşüyorsun?
:: Bryce mal mı? Niye taş gibi Nicole'ü öyle üzüyorsun lan? Kızın dudaklarına yapıştın yapıştın en sonunda gittin yine Japon'a. Tamam Japon da iyidir güzeldir de Nicole ulan Nicole.
--- spoiler ---
Yabancı dizileri takip edenler zaten dizinin adını duymuştur. Kaçarı yok. Bilindik dizi işte. O yüzden uzun yazmak değil niyetim. Dizi oldukça sürükleyici. Yine Lost gibi arka arkaya bölümler izleyebiliyorsunuz sıkılmadan. Ben bugün sabah bitirdim. Dediğim gibi 1 hafta falan sürdü. Yine Lost'taki gibi çözmemiz gereken milyon tane olay karşımıza çıkıyor fakat burda dizinin Lost'tan ayrılan noktası şu ki FlashForward'da olaylar hep bilimsel bir şekilde açıklanıyor. Lost'a bok atmak gibi olmasın ama olayları en sonunda metafiziğe, kadere bağlamıyorlar. O yüzden benim için artı bir puandı bu.
Oyuncu seçimlerine dikkat ederim genelde. Gayet yerinde olmuş bana göre oyuncu seçimleri. Pek sırıtan bir karakter yoktu. Yine Lost'tan tanıdığımız Sonya Walger (Penny) ve Dominic Monaghan (Charlie) da vardı kadroda. Taş abla kategorisinde de Peyton List vardı.
Dizi bana göre mükemmel bir sezon finaliyle sona erdi. Birkaç tane cevaplanmayan soru kaldı. Onlar da artık 2. sezona dedim fakat baktım ki 2. sezon falan yokmuş. Yayıncı abc yeniden anlaşmamış yapımcılarla. Yani çok çok büyük ihtimal böylesine şukela bir dizinin 2. sezonu olmayacak ve bazı sorular da havada kalacak. Ama yine de izleyin derim ben. Geçirdiğiniz zamanı fazlasıyla hakeden başarılı bir yapım olmuş. Umarım bir şekilde devam eder.
--- spoiler ---
Dizinin bana göre akılda kalan soruları şöyle:
:: Mark Benford öldü mü?
:: Demetri Noh noldu? Bu sefer bir şey görebildi mi?
:: Kanguru neyin nesi?
:: Her şey en sonunda olacağına vardı ama bundan sonra ne olacak?
:: İlk blackoutta herkes aynı tarihi görürken ikinci blackout'ta niye herkes farklı tarihten geleceklerini gördüler
:: Olivia Benford niye bu kadar salakça hareket ediyor, gördün işte geleceği daha niye herife yavşıyorsun öpüşüyorsun?
:: Bryce mal mı? Niye taş gibi Nicole'ü öyle üzüyorsun lan? Kızın dudaklarına yapıştın yapıştın en sonunda gittin yine Japon'a. Tamam Japon da iyidir güzeldir de Nicole ulan Nicole.
--- spoiler ---
Küçük Sırlar
O değil de, bu dizide bi karakter var-Suy- bir odada kilitli kaldığında eliyle kapıya vururken elini 2 kere incitebiliyor. Dünden beri etkisindeyim. Öyle böyle değil.
...
...şu sıralar halet-i ruhiyem pek iyi değil. o yüzden yazılarda azalma olabilir. düzelene kadar böyle. karamsar da olduk iyi mi!
Hayattan Anlık Tiksindiren Şeyler
Geçen gün yolda yürürken yukardaki resmin basılı olduğu T-Shirt'ü giyen birini gördüm. Bu birinci mutsuzluk. Bir de bununla kalmayıp bu çocuğun daha en fazla 10 yaşında olduğunu farkettim bu da bonusu. Ulan ÖSS mi kaldı dedim kendi kendime, sonra yine çocuğun 10 yaşlarında olduğunu düşündüm ve sen büyüyene kadar YGS bile kalmaz dedim. En sonunda ulan ne sikko adamım. Şu T-Shirt'e ağlamıyorum da T-Shirt'ü giyen çocuğun yaşına ağlıyorum dedim.
28 Temmuz 2010 Çarşamba
Rapidshare
-----------------------------------------------------
-İyi günler, rapidshare premium hesabım kilitlenmiş. Daha 4 ay vardı kullanım süresinin bitmesine. Sebebini öğrenebilir miyim?
+Rapidshare hesabınıza birisi rapid göndermiş. O yüzden kilitledik. Güvenlik önlemi olarak. Eğer bu işlem bilginiz dışında yapıldıysa lütfen bildiriniz.
-Yapılan işlemden haberim var. Bir arkadaşım gönderdi ve bunun karşılığında para almadı. Hesabımı yeniden açar mısınız?
+Yapılan bu işlem uygunsuzdur. Hesabınızı yeniden açmamız mümkün değil.
-Birisine rapids göndermek uygunsuz mu? Eğer bu işlem uygunsuzsa böyle bir uygulamanız neden var?
+Birisine rapids göndermek uygunsuz değil fakat bir başkasının hesabından rapids çalmak uygunsuzdur.
-Çalmadım. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz ve çalmadığımı nasıl kanıtlayabilirim. Bir arkadaşım gönderdi. Bu yasak mı? Eğer hesabımın yeniden açılması için bunu kanıtlamam gerekiyorsa sadece nasıl kanıtlamam gerektiğini söyleyin yeter.
+Size başka bir seçenek öneriyoruz. Sitemizin premium bölümünden yeniden hesap alabilirsiniz.
-Yeni hesap almak istemiyorum çünkü bir tane hesabım var. Ve bunu siz kilitlediniz. Sebepsiz yere. Çalmadım. Bir arkadaşım gönderdi. Bu yasak değil değil mi? Hesabımı kilitleyemezsiniz. Uygunsuz bir şey de yapmadım. Tekrar söylüyorum, kanıtlamam gerekirse kanıtlarım.
+Hesabınız yeniden açılmıştır.
-Hesabım açıldı fakat 2000 rapids'im nerde?
+Çalınan rapidsleri sildik.
-Bunu nasıl söylebiliyorsunuz hala anlamıyorum. Çaldım mı? Eğer çaldıysam bunu nasıl yaptım?
+Lütfen bunu kişisel algılamayın.
-----------------------------------------------------
...ve evet, işte bu yıllardır herkese karşı savunduğum rapidshare'in gözümde bitmesini sağlayan diyalogdur. Ama yine eşşek gibi bu heriflere para kazandıracak mıyım? Maalesef evet; ama haram zıkkım olsun bundan sonra.
-İyi günler, rapidshare premium hesabım kilitlenmiş. Daha 4 ay vardı kullanım süresinin bitmesine. Sebebini öğrenebilir miyim?
+Rapidshare hesabınıza birisi rapid göndermiş. O yüzden kilitledik. Güvenlik önlemi olarak. Eğer bu işlem bilginiz dışında yapıldıysa lütfen bildiriniz.
-Yapılan işlemden haberim var. Bir arkadaşım gönderdi ve bunun karşılığında para almadı. Hesabımı yeniden açar mısınız?
+Yapılan bu işlem uygunsuzdur. Hesabınızı yeniden açmamız mümkün değil.
-Birisine rapids göndermek uygunsuz mu? Eğer bu işlem uygunsuzsa böyle bir uygulamanız neden var?
+Birisine rapids göndermek uygunsuz değil fakat bir başkasının hesabından rapids çalmak uygunsuzdur.
-Çalmadım. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz ve çalmadığımı nasıl kanıtlayabilirim. Bir arkadaşım gönderdi. Bu yasak mı? Eğer hesabımın yeniden açılması için bunu kanıtlamam gerekiyorsa sadece nasıl kanıtlamam gerektiğini söyleyin yeter.
+Size başka bir seçenek öneriyoruz. Sitemizin premium bölümünden yeniden hesap alabilirsiniz.
-Yeni hesap almak istemiyorum çünkü bir tane hesabım var. Ve bunu siz kilitlediniz. Sebepsiz yere. Çalmadım. Bir arkadaşım gönderdi. Bu yasak değil değil mi? Hesabımı kilitleyemezsiniz. Uygunsuz bir şey de yapmadım. Tekrar söylüyorum, kanıtlamam gerekirse kanıtlarım.
+Hesabınız yeniden açılmıştır.
-Hesabım açıldı fakat 2000 rapids'im nerde?
+Çalınan rapidsleri sildik.
-Bunu nasıl söylebiliyorsunuz hala anlamıyorum. Çaldım mı? Eğer çaldıysam bunu nasıl yaptım?
+Lütfen bunu kişisel algılamayın.
-----------------------------------------------------
...ve evet, işte bu yıllardır herkese karşı savunduğum rapidshare'in gözümde bitmesini sağlayan diyalogdur. Ama yine eşşek gibi bu heriflere para kazandıracak mıyım? Maalesef evet; ama haram zıkkım olsun bundan sonra.
27 Temmuz 2010 Salı
Sözün Özü
Eğer ruhlarımızı ortaya koyacaksak, senin ruhun ve benim ruhum ortaya gelecekse, Allah'ımın üstüne yemin ederim ki senin ruhun benim ruhumun önünde diz çöker, tövbe ister! -Nihat Doğan
Olay Budur!
Herkes Guti'yi bekliyor fakat sanki bir gariplik var. Pek görmeye alışkın olmadığımız türden. En öndeki teyzeme dikkat, eheh. Büyüksün!
Guti Haz. #2
Guti sonunda geldi, hoşgeldi fakat ismiyle ilgili yaratıcı taraftarımızın yaptığı yaratıcı olmayan espriler pek hoşuma gitmiyor. Guti Guti pense, Beşiktaş Guti kurtardı, Gutiniz mi tutuştu? falan filan. Nedense komik gelmiyor. Umarım azalarak biter diyeceğim de ileride "yaratıcı" basınımızın da bu tür kelime oyunlarını bol bol yapacağını düşününce sanırım Guti devri kapanana kadar bitmeyecek bunlar.
Lise Dizileri
Yazıya nasıl başlasam da yazıyı klişelere teğet geçerek tamamlasam bilemiyorum. Ama şu lise dizilerinde eşşek kadar adamların oynamasına uyuz oluyorum kardeşim! Ünlü oyuncu oynatacağız diye eşşek kadar herifleri oynatmayın şu dizilerde.
Mesela son örnek Küçük sırları ele alalım. (ele almak?!) Dizide Çetin karakterini oynayan Burak Özçivit 26 yaşında. Oha! Gençlik dizilerinin vazgeçilmez ismi Sinem Kobal 23 yaşında. Merve Boluğur da aynı şekilde 23 yaşında. Ulan sizin yaşınızda üniversite bitiren var hala ne liseli tavırları bunlar? Cast seçimini yapanlar bunlara biraz dikkat etsin rica ediyorum. Bakın rica. Bu diziye tekrar döneceğim unutturmayın.
Aklıma bir başka örnek geldi, resimdeki dizi Lise Defteri. Oyuncu seçimi şimdi aklımda kaldığı kadarıyla biraz daha uygundu sanki ama Emre Altuğ vardı lan! 33 yaşındaydı kendisi bu dizi esnasında. E oha! Rekor olabilir bu konuda. Yine Ece Erken vardı. 25 yaşındaydı. Daha fazla örnek vermeyeceğim bu konuda. Çünkü bu dizilere uygun yaşta öğrenci sayısı bir elin parmaklarını geçmez belki de. Sanırım bu konuda gerçek anlamda en başarılı diziler de Koçum Benim ve Hayat Bilgisi'ydi. Birkaç istisnayı saymazsak.
Gelelim bu dizilerle ilgili sıkıntılı olduğum bir diğer konuya. Neymiş bu konu? Bu dizilerdeki öğrencilerin yaşlarını aşan işler yapmalarıymış mesela. Küçük Sırlar'ın 2. bölümüne baktım biraz. Herkes araba kullanıyor. Okula arabayla giriyorlar falan. Tamam zenginsiniz okulunuz da fazlasıyla geniş bu konuda bir şey diyemem. Ama lise öğrencisi olduğunuza göre 18 yaşını geçmiş olmanız pek olası değil. E ehliyet nerde? Nasıl herkesin altında araba oluyor? Bir de ben okulumu hatırlıyorum da şerefsizim siyah ayakkabı dışında ayakkabıyla almazlardı bizi. Ama bakıyorum bu dizide herkes farklı üniforma giyiyor, kızlar ayakkabı olarak yüksek topuk tercih ediyor falan. Oha lan! Ayıp ama. Yemeyin bizi bu kadar.
Uzun zamandır aklımdaydı bu tür bir yazı yazmak. Şimdi biraz içimi döktüm. Aklımda olan birçok şeyi yazmayı eminim unutmuşumdur. Zaten bana kalırsa bu yazıyı da yazmazdım bir türlü zaman bulup ama Zaytung'da gördüğüm şu haberle beraber hadi bakalım dedim de yazdım.
Mesela son örnek Küçük sırları ele alalım. (ele almak?!) Dizide Çetin karakterini oynayan Burak Özçivit 26 yaşında. Oha! Gençlik dizilerinin vazgeçilmez ismi Sinem Kobal 23 yaşında. Merve Boluğur da aynı şekilde 23 yaşında. Ulan sizin yaşınızda üniversite bitiren var hala ne liseli tavırları bunlar? Cast seçimini yapanlar bunlara biraz dikkat etsin rica ediyorum. Bakın rica. Bu diziye tekrar döneceğim unutturmayın.
Aklıma bir başka örnek geldi, resimdeki dizi Lise Defteri. Oyuncu seçimi şimdi aklımda kaldığı kadarıyla biraz daha uygundu sanki ama Emre Altuğ vardı lan! 33 yaşındaydı kendisi bu dizi esnasında. E oha! Rekor olabilir bu konuda. Yine Ece Erken vardı. 25 yaşındaydı. Daha fazla örnek vermeyeceğim bu konuda. Çünkü bu dizilere uygun yaşta öğrenci sayısı bir elin parmaklarını geçmez belki de. Sanırım bu konuda gerçek anlamda en başarılı diziler de Koçum Benim ve Hayat Bilgisi'ydi. Birkaç istisnayı saymazsak.
Gelelim bu dizilerle ilgili sıkıntılı olduğum bir diğer konuya. Neymiş bu konu? Bu dizilerdeki öğrencilerin yaşlarını aşan işler yapmalarıymış mesela. Küçük Sırlar'ın 2. bölümüne baktım biraz. Herkes araba kullanıyor. Okula arabayla giriyorlar falan. Tamam zenginsiniz okulunuz da fazlasıyla geniş bu konuda bir şey diyemem. Ama lise öğrencisi olduğunuza göre 18 yaşını geçmiş olmanız pek olası değil. E ehliyet nerde? Nasıl herkesin altında araba oluyor? Bir de ben okulumu hatırlıyorum da şerefsizim siyah ayakkabı dışında ayakkabıyla almazlardı bizi. Ama bakıyorum bu dizide herkes farklı üniforma giyiyor, kızlar ayakkabı olarak yüksek topuk tercih ediyor falan. Oha lan! Ayıp ama. Yemeyin bizi bu kadar.
Uzun zamandır aklımdaydı bu tür bir yazı yazmak. Şimdi biraz içimi döktüm. Aklımda olan birçok şeyi yazmayı eminim unutmuşumdur. Zaten bana kalırsa bu yazıyı da yazmazdım bir türlü zaman bulup ama Zaytung'da gördüğüm şu haberle beraber hadi bakalım dedim de yazdım.
"Son 20 Senedir Gençlik Dizilerinde Lise Öğrencisini Canlandıran Oyuncu, Kalp Yetmezliğinden Yaşamını Yitirdi"
26 Temmuz 2010 Pazartesi
Halim Baykuş
İnci'nin son incisi Halim Baykuş. Şu an facebookta yüzlerce, belki binlerce Halim Baykuş isminde profil var. Bazı durumlarda oldukça komik olabiliyor. Örneğin arkadaşlarınızın profil resimlerini değiştirdiği haberinde birkaç tane yan yana bu adamın resmini görmeniz falan filan. Resim beni kesmedi bir de kendi gözlerimle göreyim diyenler buraya tıklayabilir. Ha bir de Halim Baykuş adına bir vikipedi sayfası açmışlardı ki benim gözümde efsanedir.
edit:
Şansıma şimdi ekşide denk geldi birisi "caps" almış, eheh. O da burada.
edit:
Şansıma şimdi ekşide denk geldi birisi "caps" almış, eheh. O da burada.
iSketch
Son zamanlarda internet üzerinden en çok oynadığım oyundur iSketch. Basit bir oyun. Tabudaki resim çizme bölümünün internet üzerinden oynanması diyebiliriz en basit tanımla. 10 tur var ve herkes sırayla bir şeyi çizerek diğer oyunculara anlatmaya çalışıyor. Anlatılacak şeyi ise sistem belirliyor. Örneğin sıra bana geldiğinde "örümcek" diyor ve ben örümceği çizerek karşımdakilere anlatıyorum. İlk bilen 10 puan alıyor ve bana da 10 puan kazandırıyor, ikinci bilen 9, üçüncü bilen 8 diye gidiyor. İlk kazandığımız 10 puandan sonra bize de 1'er puan geliyor. Oynarken vakit oldukça iyi geçiyor. Çizim yaptığımız bölüm paint kadar basit bir bölüm. Çok iyi bir çizim yeteneğimizin olması da gerekmiyor. Zaten oynadıkça da çiziminiz güzelleşmese de nasıl anlatabileceğiniz konuda daha bir cin fikirli oluyorsunuz ve artık 1.'likler kazanan biri oluveriyorsunuz. Tavsiyemdir.
Not: Oyuna ilk girerken eğer sisteminizde yüklü değilse Adobe Shockwave Player yüklemenizi istiyor. Yükledikten sonra sorunsuz giriyorsunuz. Username ve Password'ünüzü unutmayın her seferinde bu ikiliyi kullanarak gireceksiniz. Odalara girdiğinizde Turkish odaları var aşağılarda. Sürekli birileri oluyor zaten. Hadi hayırlı tıraşlar.
Not: Oyuna ilk girerken eğer sisteminizde yüklü değilse Adobe Shockwave Player yüklemenizi istiyor. Yükledikten sonra sorunsuz giriyorsunuz. Username ve Password'ünüzü unutmayın her seferinde bu ikiliyi kullanarak gireceksiniz. Odalara girdiğinizde Turkish odaları var aşağılarda. Sürekli birileri oluyor zaten. Hadi hayırlı tıraşlar.
25 Temmuz 2010 Pazar
Güiza - Beşiktaş - Transfer?
Bu üç kelimeyi yan yana getirince ortaya mantık dahilinde bir cümle ortaya çıkması pek olası değil fakat Milliyet başarmış. İlgili haber burada. Haberde yazdığına göre menajeri Güiza'yı Beşiktaş'a önermiş ve Schuster de bu teklife sıcak bakıyormuş! Haber muhtemelen balon fakat gelirse,
a) Güiza ya Fener'deki gibi oynar Fener bize hayatının golünü, yüzyılın kazığını atar.
b) Güiza arkasında Guti'li Quaresma'lı orta sahasıyla Beşiktaş'ın sistemine uyum sağlar eski günlerinden bir resitel sunar Beşiktaş Fener'e hayatının golünü, yüzyılın kazığını atar.
Yine de daha olası seçenek "a" seçeneği gibi duruyor. Haber de kolpa zaten, amaaan neyse!
a) Güiza ya Fener'deki gibi oynar Fener bize hayatının golünü, yüzyılın kazığını atar.
b) Güiza arkasında Guti'li Quaresma'lı orta sahasıyla Beşiktaş'ın sistemine uyum sağlar eski günlerinden bir resitel sunar Beşiktaş Fener'e hayatının golünü, yüzyılın kazığını atar.
Yine de daha olası seçenek "a" seçeneği gibi duruyor. Haber de kolpa zaten, amaaan neyse!
24 Temmuz 2010 Cumartesi
Football Pool
Ryan Giggs belki de en sevdiğim futbolcudur. Hatta öyledir. Benim için efsanedir. Bir reklam filmi için kamera karşısına geçmiş futbol toplarıyla bilardo oynuyor. Biraz şaibeli, gerçek mi değil mi tam çakamasam da konu Giggs olunca "gerçek işte ulan!" diyorum. Büyük adamdır Giggs yapar.
23 Temmuz 2010 Cuma
Nesin Lan Sen!
Kölesiyim resmen, başladım mı bırakamıyorum. Olacak iş değil yahu. Önümde resmen tümsek oldu kabuklarından. Alt dudağım bembeyaz. Parmaklar yumuşadı açarken parmağa bulaşan tükürükten. Ama hala bırakamıyorum. Yeter lan! Nesin sen!
The Last Airbender
Facia. Tam anlamıyla facia. Çizgi filmi benim gözümde efsane olan bir diziyi nasıl bu hale getirmişler anlayamadım. Çok uzun yazmayacağım. Film o kadar saçma ki bütün film boyunca gülmekten kendimi alamadım, gerçekten. Film boyunca güldüm durdum. Yok böyle bir şey ya. Saçmalıkları yazsak saatler sürer o yüzden sadece filmin güzel yanlarını yazayım dedim, filmin güzelliklerini saymaya başlayalım:
1.
Son söz: Allah belanızı versin ulan.
1.
Son söz: Allah belanızı versin ulan.
Kelimenin Gücü #2
Kelimenin Gücü ile ilgili bir yazı yazmıştım önceden. İşte burda! Bugün Beşiktaş maçı sırasında reklamını görünce izleyeyim dedim. Yine oldukça zevk aldım izlerken. Bence oldukça güzel bir formatta ilerliyor program. Geçen gün 500.000 TL'yi almanın olası olduğunu yazmıştım. Bugün öğrendim ki Kim 500 Milyar İster'deki gibi bir baraj sistemi varmış. Geçen programda hiç bahsedilmeyince yok sanmıştım ben de. Doğrusu da olması zaten. Yarışmaya daha bir heyecan geliyor böyle. Neyse, programın bir güzel özelliği de ünlü isimlerin katılması ve bu ünlü isimleri tanıma olanağımız.
Bugünkü programda Yunus Günçe ve Eda Özerkan vardı. Yunus Günçe'yi nedense hep içi boş, salak saçma bir herif olarak tanırdım ki bugün bunun yanlış olduğunu farkettim. İçi dolu bir adammış meğersem. Bazı konularda bilgili olduğu açık. Yaptığı hareketler bazen abartılı olsa da güldürme yeteneğinin de olduğunu farkettim. Eskiden nedense yaptığı her hareket bana dokunurdu. Hatta herifi çirkin bulurdum, bugün biraz daha olgun olduğunu farkettim. Adım ibneye çıkmayacaksa yakışıklı adammış, eheh. Gelelim Eda Özerkan'a. Ulan hayatım boyunca bu kadar boş bakan biri görmedim. Karşıdaki sürekli bir şeyler söylüyor fakat Eda Özerkan nedense hep boş bakışlarla "pas" diyor sadece. Hatta bir ara İspanya'yı anlatmak isteyen eşi anahtar kelime olarak "ülke" deyince Paris dedi ki orda bittim ben zaten. Diyaloglardan konuyu açmışken, bugünkü programın bana göre en komik anıyla yazıyı bitirelim. Bu gece bir daha yazmam heralde yeni yazı. Görüşmek üzere.
Bugünkü programda Yunus Günçe ve Eda Özerkan vardı. Yunus Günçe'yi nedense hep içi boş, salak saçma bir herif olarak tanırdım ki bugün bunun yanlış olduğunu farkettim. İçi dolu bir adammış meğersem. Bazı konularda bilgili olduğu açık. Yaptığı hareketler bazen abartılı olsa da güldürme yeteneğinin de olduğunu farkettim. Eskiden nedense yaptığı her hareket bana dokunurdu. Hatta herifi çirkin bulurdum, bugün biraz daha olgun olduğunu farkettim. Adım ibneye çıkmayacaksa yakışıklı adammış, eheh. Gelelim Eda Özerkan'a. Ulan hayatım boyunca bu kadar boş bakan biri görmedim. Karşıdaki sürekli bir şeyler söylüyor fakat Eda Özerkan nedense hep boş bakışlarla "pas" diyor sadece. Hatta bir ara İspanya'yı anlatmak isteyen eşi anahtar kelime olarak "ülke" deyince Paris dedi ki orda bittim ben zaten. Diyaloglardan konuyu açmışken, bugünkü programın bana göre en komik anıyla yazıyı bitirelim. Bu gece bir daha yazmam heralde yeni yazı. Görüşmek üzere.
---
anlatılmaya çalışılan kelime sünnet
-keserler
+kağıt (atıyorum burayı)
-çocukken
+ıııöööö
-erkeklerin
+system error czzzttt bzzzzttt
-keserler
+kağıt (atıyorum burayı)
-çocukken
+ıııöööö
-erkeklerin
+system error czzzttt bzzzzttt
Víkingur Gøta 0 - 4 Beşiktaş
İki farklı yarı vardı. Birinci yarı oynayarak işi bitirdik, ikinci yarı ise antremanımızı yaptık ve eve dönüş hazırlıklarına başladık. Quaresma'dan gol, olmazsa asist istemiştim maç öncesi yazımda. Golü bulamadı yine fakat bence oldukça iyi bir futbol oynuyor. Zaten sanırım 3 asist ondan geldi ki 4-5 de olabilirdi bu. Yaptığı asistlerden, oynadığı oyundan daha önemli nokta da şu ki, Quaresma Türkiye'ye gelirken kafalardaki en önemli soru işareti oynayıp oynamayacağıydı. Deplasmanlara gitmez takımda huzuru bozar diyenler oldu ki haklılardı. Ancak şöyle bir maçta, şöyle bir sahada bile bu adam böyle oynuyorsa eğer anlamak gerekir ki bu adam futbol oynamaya gelmiş, tatile değil.
Değinmek istediğim bir diğer nokta ise Nihat. 2 maçta 3 golle şimdilik geçen senenin etkisinden kurtulmuşa benziyor. Baksanıza resimde ne kadar da mutlu, eski Nihat gibi pozlar falan. Güzel şeyler bunlar. Eğer eski günlerine dönebilirse zaten bu sezonki en önemli transferlerimizden birisi olacaktır. Tabi takım hakkında da Nihat hakkında da bir şey söylemek için henüz çok erken zira rakip oldukça güçsüz.
Bobo da yine atmış hafızaya, gerekeni yaptı. Döndü vurdu. Sırtı dönük oynayabilen forvet. Tam Ömer Üründül tarzı. İzlemiştir umarım maçı. Helelelööööoooyyy diye oturduğu yerde sevinmiştir.
Biraz da ATV hakkında konuşup yazıyı bitirelim. Feroa (Faroe değil dikkat) Adaları'nda 22 saat boyunca gündüz varmış sadece 2 saat hava kararıyormuş defalarca bunu öğrendik. Her seferinde de ekranları başına yeni geçenler var diyerek aktardı spiker bunu bize. Bol bol teşekkür almıştır tahminim. Ha bir de yorumcu vardı ki Ömer Üründül özleten cinstendi. Ömer Üründül demişken de tribünlerde 3-5 kişi vardı ve bunlardan birisi arada bir vuvuzela çalıyordu tek başına. O da fazlasıyla küfür yemiştir eminim ki. Ben ettim şahsen. O 3-5 kişiden birisini de Bobo indirdi zaten. Kafaya çok güzel çaktı. O çocuğun durumunu merak ediyorum mesela şu an. Birden etrafına toplandılar zaten, çocuk çuval gibi yığılınca öyle.
Neyse, çok sevdik seni Vikingur. Gerek işçi takımı olman, gerek bizler için resmi sitende karşılama mesajı olarak "Biz Vikingur size Faroe Adalari ya hos geldiniz diyorum ve bir onur size karsi futbol oynamak için..." yazman, gerekse de sıcak bir takım olman çok hoştu ama yolumuz buraya kadarmış. İlerleyen yıllarda başarılar. Biz şimdi önümüze bakalım.
Değinmek istediğim bir diğer nokta ise Nihat. 2 maçta 3 golle şimdilik geçen senenin etkisinden kurtulmuşa benziyor. Baksanıza resimde ne kadar da mutlu, eski Nihat gibi pozlar falan. Güzel şeyler bunlar. Eğer eski günlerine dönebilirse zaten bu sezonki en önemli transferlerimizden birisi olacaktır. Tabi takım hakkında da Nihat hakkında da bir şey söylemek için henüz çok erken zira rakip oldukça güçsüz.
Bobo da yine atmış hafızaya, gerekeni yaptı. Döndü vurdu. Sırtı dönük oynayabilen forvet. Tam Ömer Üründül tarzı. İzlemiştir umarım maçı. Helelelööööoooyyy diye oturduğu yerde sevinmiştir.
Biraz da ATV hakkında konuşup yazıyı bitirelim. Feroa (Faroe değil dikkat) Adaları'nda 22 saat boyunca gündüz varmış sadece 2 saat hava kararıyormuş defalarca bunu öğrendik. Her seferinde de ekranları başına yeni geçenler var diyerek aktardı spiker bunu bize. Bol bol teşekkür almıştır tahminim. Ha bir de yorumcu vardı ki Ömer Üründül özleten cinstendi. Ömer Üründül demişken de tribünlerde 3-5 kişi vardı ve bunlardan birisi arada bir vuvuzela çalıyordu tek başına. O da fazlasıyla küfür yemiştir eminim ki. Ben ettim şahsen. O 3-5 kişiden birisini de Bobo indirdi zaten. Kafaya çok güzel çaktı. O çocuğun durumunu merak ediyorum mesela şu an. Birden etrafına toplandılar zaten, çocuk çuval gibi yığılınca öyle.
Neyse, çok sevdik seni Vikingur. Gerek işçi takımı olman, gerek bizler için resmi sitende karşılama mesajı olarak "Biz Vikingur size Faroe Adalari ya hos geldiniz diyorum ve bir onur size karsi futbol oynamak için..." yazman, gerekse de sıcak bir takım olman çok hoştu ama yolumuz buraya kadarmış. İlerleyen yıllarda başarılar. Biz şimdi önümüze bakalım.
22 Temmuz 2010 Perşembe
Carte d'Or Sütlü Çikolatalı Dondurma
Hayvanlar gibi spor yapmama rağmen şu sıralar kilo veremiyorsam sorumlusu işte bu üstteki arkadaştır! Bildiğimiz çikolatalı dondurma fakat bilmiyorum, farklı bir tadı var çok hoşuma giden. Bol çikolata parçalı olması da benim için tadına tat katan bir unsur fakat sanki başka bir şey daha var. Çok seviyorum kaşık kaşık yiyorum her gün. %33 bedava kutuların fiyatı da oldukça uygun. Tavsiyemdir!
Topla Gel Abicim Gel Gel Gel
Çok hoş bir araba park etme oyunu. Oyun size şuraya park et diyor siz de oraya park etmeye çalışıyorsunuz. Dün gece birkaç kere oynamıştım hoşuma gitmişti. Şimdi tekrar oynayaım dedim ve oyunu bitirdim. 20 tur var bitirmeniz gereken. 5-6 dakikada bitirebileceğiniz bir oyun, önce tabi alışmanız gerekiyor. Hadi kolay gelsin.
21 Temmuz 2010 Çarşamba
Coach Carter
Coach Carter: You, shooting the ball, what's your name sir?
Jason Lyle: Jason Lyle, but I ain't no sir.
Coach Carter: Oh, well are you a madam?
Matteo Ferrari
Şu sıralar takımdan gönderebileceğimiz ikinci isim olarak konuşuluyor. Schuster Zapo'yu istiyormuş takımda, Ferrari'yi ise düşünmüyormuş. Ulan akıllı olun. Bu adam değil miydi geçen sezon bizim savunmamızdaki en önemli isim? Bu herif taşımadı mı bütün bir sezon bizi? Herifte ne buldunuz da göndermek istemiyorsunuz anlamıyorum. Bırakın Zapo'yu Mapo'yu da Ferrari'yi bu takımda tutun. En iyi savunma oyuncumuzu da yok yere harcamayın.
Süper Lig Fikstürü Belli Oldu
5. Hafta: Fenerbahçe - Beşiktaş
7. Hafta: Trabzonspor - Beşiktaş
14. Hafta: Galatasaray - Beşiktaş
15. Hafta: Beşiktaş - Bursaspor
7. Hafta: Trabzonspor - Beşiktaş
14. Hafta: Galatasaray - Beşiktaş
15. Hafta: Beşiktaş - Bursaspor
---
Kuralar çekildi. Beşiktaş'ımız için iyi bir fikstür olduğunu söyleyebilirim. Bucaspor deplasmanıyla sezonu açıyoruz. Zor deplasmanları ilk yarıda atlatıyoruz. FB GS ve TS maçlarını da ikinci yarı evimizde oynuyoruz. Tek kötü durum Galatasaray'ın ardından hemen Bursaspor maçımızın olması ancak o da deplasman olmadığı için çok sıkıntılı olmayacaktır. Hadi bakalım hayırlısı.
20 Temmuz 2010 Salı
Yolun Açık Olsun
Beşiktaş defteri Tello için kapandı artık. Son zamanlardaki performans düşüklüğüne rağmen takımda en sevdiğim adamlardandı. Diyecek fazla bir şey yok. Es-Es hayrını görsün. Taraftarları eminim ki sevecektir Tello'yu. Bu da Tello'yu mutlu edecektir. Beşiktaş'ımız için bence gönderilmesi gereken adam değildi ama yapacak bir şey de yok. Yolun açık olsun 14 numara. Aklımda hep Manchester United ve Marsilya'ya attığın gol kalacak.
Şafak Sezer'li Vodafone Reklamları
Yaptığı her işten tiksiniyorum bu adamın. Şimdiye kadar da tek bir kere olsun gülmüşlüğüm yoktur kendisini izlerken. Bu adam da komedyenim diye geçiniyor işte. Aylardır da Vodafone reklamlarında görüyoruz kendilerini. Vodafone'dan tiksindim arkadaş nasıl reklam onlar ya. Fark Var'mış, Kırmızı'ymış. Yaaa bi git diyorum kendisine burdan. Yaaa bi git.
You're Beautiful
Benim için en özel şarkıdır. Sözleri o'nu ve beni anlatır. Bu sebepten dolayı da en özel hediyeme de eşlik etmiştir zaten. Dolayısıyla yeri bambaşkadır. Yukarıdaki linke tıklayarak dinleyebilirsiniz. Uzatmadan sözlerini de yazalım tam olsun.
---
My life is brilliant.
My love is pure.
I saw an angel.
Of that I'm sure.
She smiled me on the subway.
She was with another man.
But I won't lose no sleep on that,
'Cause I've got a plan.
You're beautiful, You're beautiful,
You're beautiful, it's true.
I saw your face in a crowded place,
And I don't know what to do,
'Cause I'll never be with you.
Yes, she caught my eye,
As I walked on by.
She could see from my face that I was,
Flying high,
And I don't think that I'll see her again,
But we shared a moment that will last till the end.
You're beautiful, You're beautiful,
You're beautiful, it's true,
I saw your face in a crowded place,
And I don't know what to do,
'Cause I'll never be with you.
You're beautiful. You're beautiful.
You're beautiful, it's true.
There must be an angel with a smile on her face,
When she thought up that I should be with you.
But it's time to face the truth,
I will never be with you.
My love is pure.
I saw an angel.
Of that I'm sure.
She smiled me on the subway.
She was with another man.
But I won't lose no sleep on that,
'Cause I've got a plan.
You're beautiful, You're beautiful,
You're beautiful, it's true.
I saw your face in a crowded place,
And I don't know what to do,
'Cause I'll never be with you.
Yes, she caught my eye,
As I walked on by.
She could see from my face that I was,
Flying high,
And I don't think that I'll see her again,
But we shared a moment that will last till the end.
You're beautiful, You're beautiful,
You're beautiful, it's true,
I saw your face in a crowded place,
And I don't know what to do,
'Cause I'll never be with you.
You're beautiful. You're beautiful.
You're beautiful, it's true.
There must be an angel with a smile on her face,
When she thought up that I should be with you.
But it's time to face the truth,
I will never be with you.
Burcu Çetinkaya
Şu sıralar araba kullanmaya başladım yeniden, tabi yanımda biri olmadan çıkmıyorum. Ama nolurdu sanki yanımdaki Burcu Çetinkaya olsa? Bak burda tümseğe dikkat et falan dese. O zaman ben anasını ağlatmaz mıyım arabanın?!
Kelimenin Gücü
Az önce kanalları gezerken ATV'de denk gelince biraz baktım. 2 ünlü 2 sıradan yarışmacıyla oynanan bir oyun. Bazı kelimeler veriliyor, bu kelimeleri kendi bulduğunuz anahtar kelimelerle karşıdakine anlatmaya çalışıyorsunuz. Bir nevi tabu gibi. Uyarlanmış hali. Kendine has kuralları falan var. Neyse, sunucu tabiki de Kenan Işık, eheh. Kim 500 Milyar İster'deki kadar olmasa da iyi bir performans gösteriyor bana kalırsa. Oyunun heyecanına kendini kaptırıp arada kendi de oyuna dahil oluyor falan. Gününü saatini takip edeceğim bir yarışma olmasa da, her denk geldiğimde sıkılmadan izleyebileceğim bir yarışma şimdilik. Tabi ünlü yarışmacılar da önemli.
Son olarak, 500.000 TL'yi almak bana çok kolay gibi geldi, çok kolaydan kastım yani olası. Her an biri çıkıp alabilir. Takip etmek gerekir.
Son olarak, 500.000 TL'yi almak bana çok kolay gibi geldi, çok kolaydan kastım yani olası. Her an biri çıkıp alabilir. Takip etmek gerekir.
19 Temmuz 2010 Pazartesi
Berna Laçin
Böyle mi Olacaktı?, Çocuktan Al Haberi, Evdeki Yabancı, Belalı Baldız ve birkaç tane gündüz kuşağı programında hep keyifle izlediğim Türkiye'nin en güzel kadınlarındandır Berna Laçin. Neden bilmiyorum ama çok seviyorum. Yaptığı her işte de başarılı olmuştur bana göre. Sıcacık, samimi, insanı ekran başında gülümseten nadir kişilerden. Hatta şu sıralar bu kategoride benim için tek. Şu sıralar gündüz kuşağında ATV'de bir program yapıyor. Denk geldikçe izliyorum. Umarım bu işinde de başarılı olur da biz de kendisini sürekli ekranlarda görürüz. Zira kendisi 7/24 Berna Laçin yayını yapan Berna Laçin TV diye bir kanalda 24 saat çıksa, yine de bıkılmayacak birisidir gözümde.
18 Temmuz 2010 Pazar
Aralarından Su Sızmıyor
Resim ve başlık anlaşılacağı üzere Fanatik'ten. Şimdi ehehe ibnelere bak nasıl da oynaşıyorlar geyiği yapmayacağım. Ama fotoğrafı çeken öyle bir anda yakalamış ki şu kareyi, ne konuşuyorlardı bilmek isterdim. Eheh.
17 Temmuz 2010 Cumartesi
Babam ve Oğlum
Sadık: İyi akşamlar baba
Hüseyin: Ne akşamı senin saatten haberin yok herhalde. Sabah 6.
Sadık: Afedersin ters bir zaman oldu.
Hüseyin: Sadık senin her işlerin, her zamanların ters.
Sadık: Baba ne olur kavga etmeyelim, bunu çok yaptık zamanında hiçbir şey olmuyor, hiçbir şey değişmiyor, bunu sen de gördün, konuşmamız gereken şeyler var.
Sadık: Sigara?
Hüseyin: İçmem, degiştirince öksürtüyor
Sadık: Baba buraya niye geldiğimi bilmiyorsunuz, aslında bir nedeni de olmamalıydı çıkıp gelmeliydim ama olmadı... Ben... Adım sadık, abiminki salim.
Hüseyin: E ne olmuş benimki de Hüseyin Allah Allah.
Sadık: Neden bu isimleri koydun bize baba? Bu kadar mı korktun taa en başından beri bizden? Bu kadar mı yön vermek istedin hayatımıza, bize, ben kendi yolumu bulmak isteyince ha!
Hüseyin: Senin yol dediğin... Biz seni ziraat okuyasın diye gönderdik İstanbul'a anarşik olasın diye değil!
Sadık: Hah, tam da ben bunu diyordum işte baba. Beni okumaya gönderdin dimi Ziraat Fakültesi'ne başka tercih yok okuyup mühendis olacaksın, çiftliğin başına geçeceksin burda kalıp Birgül'le evleneceksin! Hayatımı, okulumu, her şeyimi sen seçtin. Ben bundan nefret ettim biliyor musun baba!
Hüseyin: Bencilsin diyon bana öyle mi? Birgül dedin ya, sen gittikten sonra o kızın hali nice oldu bunu hiç düşündün mü? Kaç yıl durmadı kızın gözyaşı senden ötürü... Bana bencil diyene bak get işine.
Sadık: Bana gittin diyorsun baba ama ben gitmedim, gidemedim, kalamadım evim nerde bilemedim; çünkü aklımın bir tarafında bir köşesinde hep sen vardın, seninle bu... bu olmamışlık, bu küslük... İnsanın dönebileceği bir evinin olmaması ne demek biliyor musun baba? Elimi neye attıysam kurudu. Karım öldü. Bir zamanlar aynı yola baş koyduğum arkadaşlarım reklam şirketlerinde, iktidar borozanı çalan gazetelerde acıyıp bana iş verdiler. Köpeğe kemik atar gibi... Kendilerini temizlemek, ruhlarını temize çıkarmak için... Dur! Konu bu değildi. Ben başka bişey diyordum. Hah tamam. Ev diyordum. Baba buraya niye geldim biliyor musun! Deniz'e bir oda ver, onu yanına al, burada büyüsün, bir evi olsun, gidecek başka hiçbir yeri yok.
Hüseyin: Yaa, gördün mü evlat ne demek, zor geldi demi, bakamıyon demi çocuğa, gördün mü evlat ne demek?
Sadık: Gördüm baba, görmem mi hiç, peki sen hiç bir çocuğun büyüyeceğini görememek ne demek bunu bildin mi? Hiç bilir misin bu duyguyu. Hayat devam edecek, birileri yeni kitaplar yazacak okuyamayacaksın, yeni filmler çekilecek izleyemeyeceksin, sevdiğin bir şarkıyı bir daha dinlemek isterken dinleyemeyeceksin... Bunlara kolay alışır insan; ama onu büyürken izleyememek, yanında olamamak, ilk kız arkadaşını göremeyecek olmak...
Sadık: Baba! Yüreğim yangın yeri gibi biliyor musun? Gözü arkada kalmak böyle birşey galiba... Kaç gündür onu itmek istiyorum bana sarılınca, beni sevmesin diye kaç gündür uğraşıyorum ama yapamıyorum... Onun hayatında yutkunamadığı bir yumru olacağım için de kendimden nefret ediyorum! Ona bir oda ver baba, bir evi olsun, ama zaman zaman da çıkıp gidebileceği bir ev... Ona söylemek istediğim o kadar çok şey var ki... Sen söyle ona baba... Ona de ki... ... ...
Hüseyin: Sadık... Sadık!.. Sadık evladım sadık kendine gel...Sakine! Sakineee!!! Nerdesiniz ya. düştü düştü birden yere düştü. dayan. Ben geliyorum. Oğlum Sadık!...
Hüseyin: Ne akşamı senin saatten haberin yok herhalde. Sabah 6.
Sadık: Afedersin ters bir zaman oldu.
Hüseyin: Sadık senin her işlerin, her zamanların ters.
Sadık: Baba ne olur kavga etmeyelim, bunu çok yaptık zamanında hiçbir şey olmuyor, hiçbir şey değişmiyor, bunu sen de gördün, konuşmamız gereken şeyler var.
Sadık: Sigara?
Hüseyin: İçmem, degiştirince öksürtüyor
Sadık: Baba buraya niye geldiğimi bilmiyorsunuz, aslında bir nedeni de olmamalıydı çıkıp gelmeliydim ama olmadı... Ben... Adım sadık, abiminki salim.
Hüseyin: E ne olmuş benimki de Hüseyin Allah Allah.
Sadık: Neden bu isimleri koydun bize baba? Bu kadar mı korktun taa en başından beri bizden? Bu kadar mı yön vermek istedin hayatımıza, bize, ben kendi yolumu bulmak isteyince ha!
Hüseyin: Senin yol dediğin... Biz seni ziraat okuyasın diye gönderdik İstanbul'a anarşik olasın diye değil!
Sadık: Hah, tam da ben bunu diyordum işte baba. Beni okumaya gönderdin dimi Ziraat Fakültesi'ne başka tercih yok okuyup mühendis olacaksın, çiftliğin başına geçeceksin burda kalıp Birgül'le evleneceksin! Hayatımı, okulumu, her şeyimi sen seçtin. Ben bundan nefret ettim biliyor musun baba!
Hüseyin: Bencilsin diyon bana öyle mi? Birgül dedin ya, sen gittikten sonra o kızın hali nice oldu bunu hiç düşündün mü? Kaç yıl durmadı kızın gözyaşı senden ötürü... Bana bencil diyene bak get işine.
Sadık: Bana gittin diyorsun baba ama ben gitmedim, gidemedim, kalamadım evim nerde bilemedim; çünkü aklımın bir tarafında bir köşesinde hep sen vardın, seninle bu... bu olmamışlık, bu küslük... İnsanın dönebileceği bir evinin olmaması ne demek biliyor musun baba? Elimi neye attıysam kurudu. Karım öldü. Bir zamanlar aynı yola baş koyduğum arkadaşlarım reklam şirketlerinde, iktidar borozanı çalan gazetelerde acıyıp bana iş verdiler. Köpeğe kemik atar gibi... Kendilerini temizlemek, ruhlarını temize çıkarmak için... Dur! Konu bu değildi. Ben başka bişey diyordum. Hah tamam. Ev diyordum. Baba buraya niye geldim biliyor musun! Deniz'e bir oda ver, onu yanına al, burada büyüsün, bir evi olsun, gidecek başka hiçbir yeri yok.
Hüseyin: Yaa, gördün mü evlat ne demek, zor geldi demi, bakamıyon demi çocuğa, gördün mü evlat ne demek?
Sadık: Gördüm baba, görmem mi hiç, peki sen hiç bir çocuğun büyüyeceğini görememek ne demek bunu bildin mi? Hiç bilir misin bu duyguyu. Hayat devam edecek, birileri yeni kitaplar yazacak okuyamayacaksın, yeni filmler çekilecek izleyemeyeceksin, sevdiğin bir şarkıyı bir daha dinlemek isterken dinleyemeyeceksin... Bunlara kolay alışır insan; ama onu büyürken izleyememek, yanında olamamak, ilk kız arkadaşını göremeyecek olmak...
Sadık: Baba! Yüreğim yangın yeri gibi biliyor musun? Gözü arkada kalmak böyle birşey galiba... Kaç gündür onu itmek istiyorum bana sarılınca, beni sevmesin diye kaç gündür uğraşıyorum ama yapamıyorum... Onun hayatında yutkunamadığı bir yumru olacağım için de kendimden nefret ediyorum! Ona bir oda ver baba, bir evi olsun, ama zaman zaman da çıkıp gidebileceği bir ev... Ona söylemek istediğim o kadar çok şey var ki... Sen söyle ona baba... Ona de ki... ... ...
Hüseyin: Sadık... Sadık!.. Sadık evladım sadık kendine gel...Sakine! Sakineee!!! Nerdesiniz ya. düştü düştü birden yere düştü. dayan. Ben geliyorum. Oğlum Sadık!...
Cube
İzlediğim en gereksiz filmlerden biri oldu maalesef. 1 buçuk saatim hiç bu kadar boşa gitmemişti. Film labirent şeklindeki bir küpün içine hapsedilen kişilerin bu küpten kurtulmaya çalışmalarını anlatıyor. Hapsetmişler işte bunları, hadi kurtulun bakalım diyorlar. Spoiler vereceğim açık açık. Belki izlemekten vazgeçersiniz diye. Kurtarayım sizi dedim. Neyse, film tekdüze ilerliyor. Tuzaklar muzaklar var ama tabi biz bu tuzakları göremiyoruz. Çünkü matematik konusunda iyi olan kızımız tuzakların şifresini buluyor ve temiz odalardan bula bula ilerletiyor grubu. Doğal olarak insanda da bir heyecan yaratmıyor bu durum. Böyle böyle ilerleken bir bakıyoruz aralarından tek bir kişi kurtuluyor. Otistik olan arkadaş kurtuluyor ve film bitiyor. Ulan boşuna mı izledik koca filmi? Küp neden var? Bu kişiler niye hapsedildi? Kim hapsetti bunları? Otistik arkadaş dışarı çıkınca noluyor bir cevap versenize.
Son söz: Gördüğünüz yerde arkanıza bakmadan kaçın.
Son söz: Gördüğünüz yerde arkanıza bakmadan kaçın.
16 Temmuz 2010 Cuma
Türk Medyasının Ayıbı
Bülent Ersoy'a sesine rağmen zerre saygım yoktur. Bunun sebebi Türkiye için ağır olan kadın olma seçimi de değil. Kadın olduktan sonra yaptıklarıdır. Her neyse, gazetevatan'da bir haber çıkmış. Esas kaynağının sacitaslan.com olduğu söylenen habere göre komşusu Bülent Ersoy'a helva getirir, o sırada çırılçıplak güneşlenen Bülent Ersoy'u görür ve çığlık atarak kaçar. Şimdi haber tamam, doğrudur belki. Hatta muhtemelen doğrudur. Ancak bunu anlatmak ne kadar doğrudur bilemem. Hele de linkte verdiğim üslupla anlatmak ne kadar doğrudur? Yazıktır günahtır. Dediğim gibi, Bülent Ersoy'u hiç sevmem fakat bu kadın bu haberi okuduğunda neler düşünür kimsenin aklına gelmiyor mu? Kimse empati kurmuyor mu?
Yalnız ve Ayı
Umut Sarıkaya'nın işi bitirdiği karikatürlerden birisi. Budur abi dedirten cinsten. Yalnız ve Ayı'nın meşhur gülücüğe odaklan karikatürünü katlar ve cebine koyar. O derece yani.
Kadın Anam
Kadın anam, "atılmaz bu... işe yarar sonuçta..." diye düşünüp yıkamış, eheh. Olayın Umut Sarıkaya tarafından karikatürize edilmiş hali için tık...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)